Penceremize doğmayan ay ışığı için mi kalbimiz oluşturabilmek için dokuz ayını verdi koca yürekli annelerimiz?

Evet doğmayan ay ışığı ve karanlıklar için geliyoruz bu yerküreyi adımlamaya.

Dünya denilen yer öyle zirvede bir mutluluk makamı değildir hüzünler elemler kederler ayrılmaz peşinden.

Eğer aşksa yolun veyahut sonun fark etmez dünya yanar içinde, dışında her ne kadar dönse de emin ol yandıkça yanar içinde. Aşk anneyi babayı sevmekle başlar, yaşlıya hürmetle başlar. 

Ne bileyim sonra Leylan olur Mevla’n olur bütün bu çekilen aşk sancıları aslında Mevla’ya ulaşmak içindir. Aşk yolunda ise insan dünya üzerindeki her şeyi sever tutkuyla bağlanır; akan nehir daha şırıltılı, kokan gül daha nezih, öten bülbül daha manalıdır aşk halinde. 

İnsan aslında aşk halinde körleşmez tam tersine bileğilenir. Küt bir bıçakken yüreği kemiği bile kesecek kadar keskinleşir. Bazen çöllerde kutup yaşarsın bazen ise kutuplarda çöl. Pamir dağlarının Diamir dağlarına yazdığı mektup olursun bazen. Yazdığın kalem ise yüreğinde yanan korun kömüründen olur. Çekilesi çile değil dersin bu ama mektupta yazarsın ki "yolumun taşı da sen ol gözümün yaşı da" akıl ile yürek ayrışır bu yolda, hatta yürek aklı zihin aklını da çalar. 

Fizyolojik yönetim akılda, psikolojik yönetim kalptedir artık. Kalp ne derse emrine amade. Atılan bütün adımlar aşk adımlarıdır artık. Kime baksan kendini görürsün onun suretinde. 

Aşk kendin olma halidir aslında bir bakıma başkasına dönüşme hali değil. O fıtratındaki çakranın yerli yerine oturmasıdır. Aşığın ekmeğinin katığı acıdır. Gönlü ne kadar daralırsa aşık tutar onu gevhere çevirir. Sitem bilmez onun sitemi zanaatıdır yapıda ne kadar güçlüyse o kadar aşıktır yani. Aşk yanıcı değil yakıcıdır yaktığı yerden ise duman çıkmaz. Üstelik öyle sessiz sedasız bir yangına sebebiyet verir. Muhabbetin yol arama hali aşk, yol olma hali ise sevdadır.

Gönüldaşını bulursa insan yani aşkına kavuşursa yol alır. Eğer kavuşsun veyahut kavuşmasın sevdalı olursa yol olur yol ise herkesin üzerinde rahatça yürüyebileceği yer. Yol olma hali biraz cefalıdır vuran döken çok olur yol olma halinde. Bu aşkın da üstüdür aşkta karşılığı verilmese bırakırsın ama sevdalık ömürlüktür. Bir tek kendin bilsen bile sevdanla ölürsün.

Tasavvufi ise yolun yani aşkın Mevla’n olmuş ise ölümde düğünündür zaten. Bu alem ile öbür alem farklı bir yer değil aynı yerdeyiz. Ölmeden önce ölün denir ya. Yani ölmeden önce nefis egomuz ölürse sonraki ölmenin pek bir hükmü kalmıyor. Yolumuz aşksa eğer ölmeden önce ölelim biz. Bu yolda heykel olmak için yontulan bir mermer mi olmak istersin yoksa dağ başında efil efil bir taş mı? Serüven aynı bir cansız nesne veyahut düşünen konuşan bir insan.

Hikâyenin mesajı bütün evren için geçerli. İnsan kendini bir sanata çevirmesi için yontulması gerekiyor. Bu durumda sevdada yontmak için en güzel bıçak. Dikeni batan gül en mis kokar nihayetinde. Sevdanın da bir tık üstü vardır mütekamilliğe ulaşma anı. Yani hiç olma anı mütekamilliğe ulaşan kişi Leyla'sını beklemez artık onun aşkı Mevla’sıdır. Sevdiği her şeyi yaratıcının nuruyla sever daha doğrusu sevemeyeceği bir şey yoktur.

Makamların hicazıdır divanların suzanı. Kişi yanıcı değil yakıcıdır artık yakıcı olmayı da yana yana öğrenmiştir. Ateş yanmakla öğrenilir keyfe değerdir. Ateş olmak için değerdir. Şimdi bunların yanında aşktan bahsetmek değeri çok düşük kalır. Aşkı açtığımız noktada akşamımız şaşmaz. Kan revan içinde o kardinal rengi ile batar gün veyahut ertesinin sabahı doğar. Ama her daim kardinaldir rengi. Akşamlardır içinin en çok üşüdüğü vakitler. Renkler kardinal değildir. Her geçen bir akşamın biraz daha yaşlanır yürek biraz daha taşlanır. Ama biraz daha taşlaşmaz. Olası bir durumda taşlaşsa bile biz onu yonta yonta şöyle görünümü hat seviye bir heykel yaparız. Bir heykele dönüştüğümüzde ise artık hasbihalimiz sevgiliyle değildir. 

Leyla'dan geçilip Mevla’ya varılmıştır artık. Leyla seni dünyevide ayık tutar Mevla ise uhrevide. Eğer Mevla’da ise özün her şey Leyla'dır. Eğer Leyla'daysa özün hiçbir nuru görmez gözün. Aşkın ateşe dönüştüğü noktada tam da burasıdır. Artık sen içindeki o güzelliği çevrene yaymaya hissettirmeye başlarsın. İçindeki güzellik ise ateşindir. Cefan da sefan da el eledir bu yolda. Yolun yollara dönüşür yolların yıllara. Yıllar içinde yılmadan yanan yarınına yürüyendir. Velhasıl... Ekmeğin katığıdır aşk, pastanın süsüdür, muzun kabuğudur... Aşksızsan eğer yavan olur yaşamın tadı. Ben aşkı hep bir gevene benzetirim. Geven otu da ilk başlarda yemyeşildir. Çiçeklerini açar arılar geven balı yapar çiçek polenlerinden. Sonra geven otu kurur onu kökünden kazarlar. Sonra ateşe atar üterler kapkara yanar o ot. Sonra ise hayvanlara yedirmek için balyozlarla bir güzel dövüp ezerler. Ezilince ise ne olur biliyor musunuz? İçerisinde balımsı bir jel çıkar. Bu işlemlerden geçmeden o balımsı jel oluşmuyor. İşte o bal olabilmek için de bütün işlemlerden geçmeli. O halde son kanaatımdır ki aşk bir gevendir.