(Efdal: kelime anlamı üstün, erdemli, çok faziletli anlamlarına gelmektedir.)
Zaman göreceli bir kavram. Tıpkı bu dünya ile öbür dünyadaki zaman kavramlarının farklı olması gibi. Onu geçtim günlük hayatımızda bile aynı dünya üzerinde farklı zamanlar.
Veyahut aynı evren üzerinde... Uzaydaki 1 saatin dünyada 7 yıla tekabül etmesi misali. Zaman kişinin gönlünden akanla ilişkilidir. Efdal sahibi bir insan ile 2 gün bile yıllar gelir sana, onu hep tanırcasına hemencecik geçiverir. Tam zıttı ise saliseleri geçirmek için uzuv patlatırsın.
Ruhu bedene ağırlık ettirmeden yaşanılmalı. "Ruh bedende pür heves olmalı." Ruh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür... Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Lakin bir nur misalidir o beyaz ışığı binlerce renklerden oluşur. Zamanı zaman yapanda ruhumuzun bu renkleridir. Bu efdalli yüreğimiz bunca renklere rağmen darsa yaradanla bir iletişim kopukluğu olduğundandır. Mevlânâ'nın az ve öz bir hikayesi ile konumuzu özlendirmek gerekirse;
Mevlânâ Celâleddin Muhammed Rûmî Hazretleri, arkadaşlarından birini üzüntülü gördü ve şöyle dedi:
- bütün gönül darlığı, bu âleme gönül bağlamaktan gelir, kendini yok bilirsen, her renge bakarsın, her lezzeti tadarsın, bilesin ki bunların hiç birisi ile kalmazsın! Şunları bilesin ki bunları gördükten sonra, öyle bir yere gideceksin ki, orada hiç gönül darlığı çekmeyeceksin.
Dervişin;
- bütün âlemi dolaştım ne rahatlık buldum ne de rahatlık bulan birini gördüm sözünü dinleyen dar'ın:
"- neden kendinden el çekmedin hem kendin rahat olurdun hem de herkesi rahat bulurdun." sözü çok derin mana taşır. (sâdık dânâ, altınoluk sohbetleri shf 172 – 185)
Ruhumuzun renkleri kadarız biz. Dıştaki renkler sadece bizden yansımadan ibaret.
Bir gün daha devrildi bu efdalli yatağına hayasızca. Zamana yenilip beyaza bürününce cümleler gibi günlerde devrik oluyor...