(Layemut: kelime anlamı ölümsüz demektir.)
Kavim göçlerimizden arda kalan layemut bir vicdandır. Buğularda yitirilir her şey, bütün sıcaklığıyla kaybolmuş gitmiş.
Ayak uyduramamışız, ayak uydurmamışlar bizlere herkes ayrı gayrı birlikteliğin olmadığı zamanlar yelken açar gibi. Arda kalanlarla daha çok sarılırsın yaşama; bir çiçeğin rengi daha canlıdır, herkese daha tatlı dille muhabbetle yaklaşmayı özdeştirirsin kendine. Bunları başardığımız anda ölümsüzlüğe tiz bir dokunuş yapıyoruz.
Öyle ya Âdemoğlu hiçbir manada tam anlamıyla oldum diyemez, "vicdan meselem tamamlandı yoktur" sen tamamlarsan öldün demektir. Hayat bir kalemde acımadan siler seni. Bu da demek oluyor ki bu oyunda yer bile almamış olmak. Tek bir adımla yanılırsın yanlarına doğru yanlışınla. Öylede incedir noktalar. İncelikler de incinir canlar.
Her bir can, vicdanın yaptığı dokunuşla ongun bir mertebe de yol kaydeder. Mevsimler dörtten fazladır bu yolda lakin öyle ütopik falan değil gerçeğin ta kendisi. Aslında büründüğümüz ise tek bir mevsimle dörtten fazlasına şefkatle yaklaşabilmek. İnsan aşabildiği sürece aşınır. Yani durağan bir şey ne azalır ne çoğalır hiçbir şey kaybetmez kendinden.
Fikren ve işlevsel ölmüştür dört mevsimler. Aşabildiği sürece de aşamaları güçleşir aşındırmak adına. Aşındıkça ise tıpkı rüzgâr, yağmur vs. O dört mevsimle peri bacalarının oluşumu gibi eşsiz bir güzellik çıkar ortaya çevresini kendine hayran bırakan. Aşınmaktan ve aşmaktan korkmayalım. Bu aşamadan sonraki ince nokta ise gözlerimizin ferinin layemut olması. Gözlerinizin en az bir Kuzey Yıldızı kadar parlaması dileğiyle, dolu bir yaşamınız olsun.
Saygı ve sevgilerimle...