Bergüzar : kelime anlamı yâdigar olarak verilen, hediye, armağan)

Derbeder bir koşuşla geldim bu dünyanın kollarına. Camından çeşitli hikayeler görüyorum, bir telaşla koşuşturuyor herkes. Bütün bu telaş ekmek davası mı gerçekten. Sanki istilaya gidermişçesine öylesine bir koşuşturma. Şimdi eskilerden bergüzar o sessizlik. 

Bu devirde hikâye duymuyoruz hikâye görüyoruz sadece. Onu da çıkartabilirsen hikâye. Kendi başlı başına bir hikâye iken niyedir ki insanın bu arayışı. Çağımızın hastalığı bu; durup dinleyememek hiçbir şeyi. Üstü tozlanmış insanımızın, eski bir saman sarısı kâğıdı dönmüş yüreği. Dokunsan onun ufak oluverecek. Bergüzar bir kâğıt bile şikayetçi halinden "neden eskidim ben". Köreliyor ufkumuzun derinlikleri, testinin ucundan bakınca dibi karanlık gibi. Dünya gibi insanlık gibi...

Birçok şey benzer işte her şey birbirinin taklidi. İçi boş ve dibi karanlık... Kendi armonim de kayboluyorum fakat duyamıyorum dışarıdaki notaları. Bir bülbülün sesini, bir böceğin vızıltısını duyamıyorum. Ürküttük sanırım onları da bu gürültümüzle. Sözde ekmek davası işte... Nihayeti emek, çaba sarfiyat ürkütücü de olsa ortaya konulan bir yapıt. Ben yaptım değil ben yaptırdım demek korkunç olsa gerek.

Düşüncelerimiz bile yaptırdım misali. Alın teri ve emek elle yürürmüş hep. Bunun gayesinde yorulmak da güzeldir korkunç olmadan koşuşturmakta...