(Saudade: Portekizce kökenli olan bu kelime; Özlem hasret anlamına gelmektedir daha çok gerçekleşmemiş olana özlemi ifade eder.)

Çocukluğumuzda ki şelale için saudade, yahut meyvenin lezzeti için saudade.

Geçmiş şimdi gelecek... Aslında her şey bir saudadedir gözümüzde beliriveren.

Sebepsiz bir özlem duyarız hiç bilmediğimiz bir şeye bile insan tadını almadığı bir şeye özlem duyar mı? Bir okunmaz esame yüzüme yansıyan bu günlerde. Gölgenin suda belirme yansıması gibi falan bir şey değil bu.

 Yansımak dedim ise ruhun dışa vurması gibi bir şey. Bizim saudademiz kimyamızın evrende karışımıymış. Dünya üzerinde her şeye o kadar çok bağdaşıyormuşuz ki yaşamın bile ötesine geçmişiz. Küçük Prens'in yedi gezegeninin yedi insanı oluvermişiz belki de. İşte biz dünyaya onca gülü görünce anlıyoruz kendi gezegenimizdeki gülümüzün farkını. Küçük Prens'de o saudadedir gülüne, gezegenine en çok da kendine. 

Evet evet bunu düşüncelere aykırı bulmayın. Gerçekten insan kendini bile özleyebiliyor bazen. Ne de olsa bizlerin de yedi evren gibi yedi halimiz var illaki birini benimseyiveriyoruz. 

Bir sabah uyanıp arandığımızda belki de çoktan gitmiş olacağız kendimizden. Nereye gittik sahi rüyamızda bir evrende mi kaldık, yoksa dünlerde falan mı? Evet bu dünlere özlem her yazarın ortak yanı hatta her okurun desek bile yeri. Çünkü her geçen gün her şey tatsızlaşıyormuş gibi geliyor bir nevi. Tam olarak da öyle düşünmeyelim aslında meyve durdukça olgunlaşır o kekreliği o korkuluğu durunca tatlanır. Yani bu açıdan bakılınca dünler daha tatsız oluyor aslında daha bir kekremsi.

Tatlı olanlar aslında ne geleceklerdir ne dünler. Tatlı olanlar, tatlı anlar şu anlardır, şimdiler. Anda kalıp anını yaşamaktır. Değiştirebileceklerimizi değiştirebilmek değiştiremeyeceklerimizi ise kendi doğalarında özgür bırakmak. Çünkü değiştirilemeyenin elinde filizlenmemesi yetiştirme koşullarının senin elinde olmayışıdır.