(Serra: kelime anlamı bolluk, bereket, refah demek.)

Bir başkadır onca lütuf içerisinde bu yerküreyi adımlamak. Bunca serra içinde su testisinin dolmadığına mı yanalım şimdi?

Uçan kuştadır biraz özgürlük, mırıldayan kedidedir biraz huzur, uyuyan köpektedir biraz sadakat, kemanını çalan ağustos böceğindedir biraz eğlence, bir uğur böceğindedir biraz gökkuşağı.

Her şeyden öyle birazdır işte. Yaşamımızı birazlaştıralım ki serramıza kavuşabilelim. Her bolluk aslında birazlıktır. O birazlar kocaman bir yaşam oluşturuverir bizlere. O birazlardır aslında bizim serralarımız. 

Bizim bolluğumuz bereketimiz, bu kısalan zamanları uzatabilmemiz ancak bakınca görebilmemizle mümkündür. Dikkatle bakmakla ilişkili değildir ki bu, bakan göz değil yürek olmalı.

Gerektiğinde gökkuşakları çıksa bile göz yumabilmeli birazlığı yakalayabilmek için. Öylesine koşar adım kaçıyor ki bizlerden bazı şeyler tutmak için çıra gibi yansak bile kâr etmiyor. Koşar adım kaçan birazları yakalayabilmek için, görebilmek için görünmezlikleri sadece durup beklemek lazım bir kukumav kuşu gibi. Bakarsınız kukumav kuşunuz gurbet kuşunuza dönüşüverir bakarsınız can kuşunuza. Kukumav kuşunuz nefes olur ses olur bir bülbül olur ses olur. Dillenir türkülerini söyler bir kuru kafes olur. Hani duttan yapılır ya saz sazendelerin gönüllerinin ipi ham olduğundan. Bu kuru kafeste çıradır içine sığmayınca yanması için. Evet evet o birazcıklar bazen sığamıyor kuru kafesimize tutuşuveriyor sonra. Sonralar da ise bize koşar adım gelen serralarımız.

 

Dur, dinle, hisset!  Ben lütuf bu derim, serra...