(Kardinal rengi: kırmızının koyu tonu.  Ateşi anımsatan tonlarda.)

Almış gitmiş başını bir deli özlem insan kendi ruhunu özler mi? Seher vaktinin güneşe özlemi gibi bu.

Kan revan olmuş ufuk çizgisi bile gün doğmadı diye. O kızıllığı ne bir deli rüzgâr ne de bir bulut örtebilmiş. Gün ya bu öyle güzel sıcak ısıtıverecek yürekleri öyle de sancılı doğuvermiş işte. Hem bulutlu, yağmurlu bir havadan sonra doğuveren gün gökkuşağını da beraberinde getirmiyor mu?

İnsan ruhaniyeti de bu misal; belki bir yağmurlu günün ardına rengarenk gökkuşakları oluşuvermez ama her yağmurlu gününün ardından mutlaka güneş doğar. Başka oluru yoktur bunun. Güneşe özlem çeken gök böyle her şeyiyle çekiverir kahrını. 

Çekmek dedimse canım öyle piyangodan kura çekmeye, fotoğraf falan çekmeye benzemez bunlar. Sineye çekeceksin böyle her şeyi. Daha somut nasıl anlatabilirim; böyle soyut kalmamalı bu çekmek meselesi. Halat çekmek gibi misal: Sırf bu yüzden ellerin içi nasır tutar. Belki de bu hamal olup yokuş yukarı yükler çekmek gibi bir şey. İşte böyle kemiklerini inciten çıtır çıtır. İstihareye çekildiğinde hamlıktan daha da acı vermesi buna benzer şeyler çekmek meselesi. 

Çekmek bütün sesteşliği ile ele alınmalı. Hatta biz bile yeni anlamlar vermeliyiz. Ruhta çekilenle fiziksel çekilen bir olur mu hiç? Hangisi olgunlaştırır dersiniz. Ruhtakine sözüm yok. Hâkim Bey ve bütün adalet kurumları dava yapsın bu meseleyi sanığın olsun bu kelime senin. Hakkında kararlar çıkarma! Yaz kızımları olmasın öyle kolay kesilmesin bunun hükmü lütfen. İrdelensin en incesine kadar. Tanıklık edecek şahitleri olmasın ardında. Bütün yargıtay kurulları seferber olsun buna gerçekten çok ciddi bir mesele bu masada önümüze yatan.

Şu dört bir çevremizdeki kör duvarlar şahit buna bütün ciddiyeti ile şahit. Çerçeve yaptırıp astırmak istiyorlar üzerlerine o soğuk duvarlar. Son sözümdür irdelensin bu uzun uzadıya, irdelensin. "Çekilmek" ayın evreleri sonucu denizin gel gitleri değildir sadece...