(İnsiyak: kelime anlamı içgüdü demek.)

İnsiyaketimiz her daim adımlarını bizden önce atar. Mesela içime sinmedi, bana öyle geldi gibi sözler insiyaketemizin dili.

Doğada her şeyde olduğu gibi insiyaketimizinde kendi özgü bir siprütüel enerjisi vardır. Bu enerji karşındaki kişinin frekansına yakın olduğunda enerjimiz tuttu tabiri oluyor. Frekanslarda alt ve üst düzeylerde bir uyuşmazlık olduğu vakit ise için ısınmaması kavramı ortaya çıkıyor. Bazı zamanlarda ise insiyaketenin sıklıkla çözümlemeler, tahhakümler, çevresel etmenler ve daha birçok koşullarında katkısı ile mütekamilliğe ulaşma anı oluyor. Bu mütekamilliğe ulaşmak karşındaki her bir aynada kendi yanlışını düzelterek başlıyor ve tabi birazda buna polyanacılık yardımcı olabilir.

İnsiyaketemiz bu hat seviyeye ulaştığında siprütüel enerjinizde en üst frekansa ulaşıyor. Yani buda demek oluyor ki dünyadaki varlıkların hepsiyle derinin bir uyuşum enerjisi yakalamak. Kendi sorunlarımızı çözümlediğimiz an siprütüel enerjimizi de düşürecek etmenler üzerimizden kalkıyor. Mesela kediler; insiyaketesi en hat seviye olan hayvanlardan birisi. Siprütüel frekansı yüksek olan insanlar kedileri yanlarına çekerler. Yani istemsizce kediler o insanların peşine takılırlar.  Bu birçok hayvanda mevcuttur belki de. Çünkü hayvanlar dünyanın en temiz varlıklarıdır.

Su insanın insiyakteliğini kuvvetlendiren önemli faketörlerden biri mesela. İçmek, yıkanmak, solumak her türlü uygulamada. Ve tabii ki ikinci büyük kuvvetlendirici doğa. Fark ettiyseniz toprakla haşır neşir olanlar daha mutlu. Çünkü doğa insanı tamamlar eninde insanda bir topraktır. Sen kendi özünden ayrı kalırsan nasıl mutlu olasın ki.

Ormanlarda geçirdiğimiz vakitlerde mesela bir ferahlık dolar içimize. İşte buda içgüdüsel ruhun doyum anı.

İnsiyaktesel adımlamalarla dünyanın da enerjisini yakaladığımız an işe o zaman dünya daha hızlı döner. Yani bu hayatta adımlarımızı hızlı atmak değil adımlarımızı dünyaya uyumlamak lazım...