(Lahza; kelime anlamı, zamanın bölünmeyecek kadar kısa bir parçası, göz açıp kapayacak kadar kısa zaman demektir.)
Lahza bir vakit yer tutuyor, hayatımızın büyük bölümünde. Zaman kısalıp uzuyor yaptıklarımıza göre. Sahi iyi geçirdiğimiz vakitler mi lahzaya giriyor kötü geçirdiklerimiz mi? Tabii birde hiç geçiremediğimiz zamanlar mevcut. Akıl erdiremediğimiz bu yolculuk kendi sıra hokkabazlıklarını yapıyor bize.
Koyuveriyor o kara şapkasına, ha çıktı çıkacak derken; üçte el çeviriyor üzerimizde kayboluveriyoruz sonra. O kadar derinliklere inip gidiyoruz ki sevgili hokkabazın attığı birçok şeyin kaybolduğu yere düşüveriyoruz. Bir bakmışız bu kara haberle kendisine köle etmiş bizi.
Şapkasına bazı sakladıklarını çıkaramıyor; merhamet, saygı, sevgi, muhabbet, başlı başına bizi.
Kara şapkanın kara çukurunda kaybolmuş bir oyuncuyuz sadece. Bütün benliğimizle kaybolmuş bir oyuncu. Genel izleyici de çok memnun bu kayboluştan dolu dolu alkışlar kopartıyorlar. İzleyip kayıtsız kalıyorlar bu illüzyona. Bir zaman bu hokkabaz; seyircileri de kaybetmez umarım. Bir çekmece dibine atılmaktan daha ciddi bir durum bu. Orada en azından var olmuş birşeyler oluyor. Bu durumda ise başlı başına kayıbız. Kendimiz, anılarımız, eşyalarımız, bu dünyaya hiç iz bırakmamış gibi bir yokluk bu.
Evet evet bu kayboluşumuz bir kıtlık. Muhabbet kıtlığı sarmış dört bir yanı, acilen tedbir alınmalı. Bu lahzaya içi dolu cümleler kurulmalı. Kurulanı bozmak olmasın, gücümüzü harcadığımızın büyük kısmı. Yani; yıkmaya değil yapmaya meyilli olunmalı. Kendimizi de genel izleyicimizi de bulabilmek adına...