(Firkat: Kelime anlamı ayrılış, üzüntü demek.)

Ana rahminden ayrılışla başlar bir firkat.

Ve dünya üzerinden bir nesne ile her bir kopuşta aslında ölüme yavaş yavaş hazırlanmadır. Çünkü ölüm öyle acılı öyle sancılıdır ki biz dünyadaki manevi acıları tadınca ölüm anındaki o acıyı hissetmeyiz. Misal su damlası ayrıldı diye gökyüzünden bir duman sarmaz mı alemi. 

Güneş gider yeri gelir ak bulutlardan çok kara bulutlar alır göğü. 

Bir kurt girince dalında meyveye yerçekimi alır götürür dalından onu. İşte bu kopuşlar ebedi kopuşa bir ön hazırlıktır.

Küçük küçük kopar insan. Uzun uzunda tamamlanır sonra. Nasıl mı? Bir çiçek koklar cenneti hatırlar, bir yüreğe dokunur, bir kedi sever kısacası kendisine bir güzellik betimlemesi edinir kendince. İşte insan oğlunun firkati bu azala azala çoğalmak. Aslında azalmak diye bir şeyde yoktur çok.

İnsanın her bir yaşadığı çoğaltır çünkü o manevi olgunlaşma yolunda her daim çoğalırsın. Çoksundur ki yoksun. 

Su damlasının buluttan ayrılması da çok olduğundandır, güneşin geri çekilmesi de çokluğundan. Bu çokluk öyle bir ölçüt kavramı değil. Birikim olarak algılayalım. Meyve çoğunlukla bir çiçekken düşmez mesela dalından. Çiçekken de yerçekimi var ama düşmesi için çoğalması lazım. Yerçekimine kurban gitmeden evvel bir güneşte yanması lazım. İçine bir kurt girip yavaş yavaş kemirmesi lazım onu. 

Ya da bir hediye olup bir insana verilmesi lazım. İki damak arasında güzelce bir çiğnenmesi lazım.

Bütün bunların olması lazım yerçekimine kurban gitmeden. Yoksa ona meyve diyemeyiz zaten.

Meyve bile meyve sıfatını alabilmek için şu evrenin yedi halinden geçiyorsa meyveden nitelikçe üstün olan insan evrenin yetmiş yedi halinden geçmesi gerekli.