Değerli Dostlar; Dünyanın yalan olduğunu anlatan çok güzel bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?
Malda yalan mülkte yalan, var biraz da sen oyalan! (Yunus Emre)
Rivayete göre bir gün Mevlâna, Şems-i Tebrizi’yi evine davet eder. Şems, Celalettin Rumi’nin evine gider ve ev sahibinin ikramını gördükten sonra ona sorar:
– Benim için şarap hazırladın mı?
Mevlâna hayret içerisinde sorar:
– Meğer sen şarap içiyorsun, öyle mi?
Şems cevap verir:
– Evet.
Mevlâna:
– Bunu bilmiyordum.
– Mademki öğrendin bana şarap ikram et.
– Bu gece vakti şarabı nereden bulabilirim?
– Hizmetçilerinden birine söyle gidip alsın.
– Bu iş yüzünden Tanrı’nın karşısında şeref ve haysiyetim beş paralık olur.
– O zaman, git kendin al.
– Bu şehirde beni herkes tanır. Ecnebi mahallesine gidip nasıl şarap alabilirim ki?
– Eğer bana saygın varsa benim rahatım için bunu yapmalısın. Çünkü ben geceleri şarapsız ne yemek yiyebilir ne konuşabilir ne de uyuyabilirim.
Mevlâna, Şems’e olan saygısından ötürü cübbesini omzuna atar, koltuğunun altına büyük bir şişe saklar ve ecnebi mahallesine doğru yola düşer.
Oraya varıncaya kadar kimse onun ecnebi mahallesine gittiğini düşünmez ama ulaştığında insanlar hayret içinde onu takip etmeye başlarlar ve Mevlana’nın bir meyhaneye girdiğini, bir şişe şarap aldığını ve onu sakladıktan sonra dışarı çıktığını görürler.
Henüz ecnebi mahallesinin dışına çıkmadan mahalle sakinlerinden Müslüman bir grup onu izlemeye başlar ve sayıları an be an çoğalır ta ki Mevlana’nın imamı olduğu herkesin arkasında namaz kıldığı caminin önüne gelinceye kadar.
Hal böyle iken kalabalığın içinde bulunan Mevlana’nın rakiplerinden birisi:
– Ey millet! Her gün arkasında durup namaz kıldığınız Şeyh Celaleddin ecnebi mahallesine gidip şarap aldı…
Diye bağırdıktan sonra Mevlana’nın cübbesini çekip atar.
Milletin gözü şişededir.
Adam devam eder:
– Mümin olduğunu iddia eden, sizin inandığınız bu münafık şimdi şarap almış ve kendi evine götürüyor.
Sonra Celalettin-i Rumi’nin yüzüne tükürür.
Ve başına öyle bir vurur ki Mevlana’nın sarığı açılır ve boynuna dolanır.
Halk, bu sahneyi gördüğünde özellikle de Mevlana’nın sessizliği karşısında kesin olarak Mevlana’nın sahte takva elbisesi altında onları bir ömür boyu kandırmış oldukları kanaatine varır.
Sonuç olarak ona saldırmak için hazırlanırlar ve hatta öldürmeye niyetlenirler.
İşte tam o anda Şems birdenbire orada belirir ve haykırır:
– Ey hayasız insanlar, dini bütün bir insanı şarap içme töhmeti altında bırakmaya hiç utanmıyor musunuz? Gördüğünüz bu şişenin içinde sirke var. Zira her gün yemeğinde kullanıyor.
Mevlana’nın rakibi bağırır:
– Bu sirke değil, şarap.
Şems şişenin ağzını açar ve Mevlana’nın rakibi de dahil olmak üzere oradaki herkesin avuçlarına, şişenin içindeki sıvıdan biraz döker.
Mevlana’nın rakibi başını döverek Mevlana’nın ayaklarına kapanır ve halk da Mevlana’nın elini öpüp dağılır.
Sonra, Mevlâna Şems’e sorar:
– Bu akşam beni niçin böyle bir facianın içine sürükledin ve rezil rüsva olmama izin verdin?
Şems der ki:
– UĞRUNA GURURLANDIĞIN ŞEYLERİN SERAPTAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY OLMADIĞINI ANLAMAN İÇİN.
Sen bir avuç sıradan insanın saygısının senin için ebedi bir sermaye olduğunu düşünüyordun ama gördün ki bir şişe şarap aldatmacasıyla hepsi yok olup gitti. Senin suratına tükürdüler, başına vurdular ve hatta seni neredeyse öldürüyorlardı. Senin sermayen işte bu kadardı ve bu gece bir anda nasıl yok olduğunu gördün. O halde öyle bir şeye tutun ki zamanın geçmesi ve olayların değişmesiyle yok olmasın.
Dünya bir HİÇ…
Ehl-i dünya bir HİÇ…
Ey HİÇ! Birleşme HİÇ’le bir HİÇ için…
Ölümden sonra geriye ne kalır, bilir misin?
AŞK’tır, MUHABBET’tir
Gerisi tamamen HİÇ.
(Şems/ Mevlâna)