Değerli Dostlar; “sorgulama” insan düşüncesinin ve felsefenin en önemli özelliklerinden birisidir.

Felsefi düşüncenin en önemli ve ayırt edici özelliği sorgulayıcı olmasıdır. Felsefede bir problemi çözmenin ilk adımı soru sormaktır. “Sorgulama; bir amaca yönelik, soruları sistemli bir şekilde sorarak anlamaya çalışma ve gerçeğe ulaşma çabasıdır.” 

Sokrates’e göre hayatın anlamı ve değeri onun sorgulanmasıyla başlar.

Sokrates bunun için; “Sorgulanmamış bir hayat, yaşamaya değmez.” Demektedir. Bu söz Felsefe ve medeniyetler tarihinin en ağır, en manidar sözlerindendir.

Sokrates'e göre insan hayatında maddiyat ve maddi hazlar önemli olsa da kalıcı değildir ve bu bakımdan da belirleyici değildir. Önemli olan, her şeye rağmen ahlâklı ve doğru bir hayat sürmektir. Sokrates'e göre insan, yaşadığı hayatı ve bu hayatın temel değerlerini sorgulamalıdır.

Günümüz toplumlarında insanların en büyük sıkıntılarından biri de sorgulama kabiliyetini yeterince kullanmamaları ya da kaybetmeleridir.

Konunun ilham kaynağı ve başlığı aşağıdaki harika bilgidir.

MankurtTürkAltay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir. Kökeni Orta Asya'ya dayanan bu yönteme ise “mankurtlaştırma” denir.

 Eski Türk, Kazak ve Kırgız destanlarından edinilen bilgi ve Orta Asya Mitlerine göre “Mankurt” dönemin Orta Asya halkları arasında çok yaygın bir İşkence ve zihin kontrol yöntemiydi.

Bir insanı mankurt yapmak istediklerinde: O kişinin kafası (saçları) iyice kazınır, Kafasına devenin boyun derisi iyice gerdirilirek geçirilir, Kafasında deve derisi bulunan Mankurt adayı sıcak çölde güneş altında birkaç gün bırakılırdı.

Böylece sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve kafaya iyice yapışır. Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlarda yeniden uzamaya başlar. Fakat deri kafaya o kadar yapışır ki zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşir ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemez. Bu nedenle saçlar uzamaya vücudun dışı yönünde değil de kafanın içine doğru uzamaya başlar. Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip beyne doğru ilerlemesiyle mankurt büyük acılar çeker. Bu acılara dayanamayan mankurt bir müddet sonra kuklaya döner. Hafızasını yitirir, anne-babasını dahi tanımaz. Aklını çalıştırıp düşünemez hale gelir. Bu nedenle sahibi ne söylerse ona itaat eder.

Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un 1980 yılında yazdığı Gün Olur Asra Bedel adlı romanında, Orkun Uçar ve Burak Turna'nın ise birlikte kaleme aldıkları Metal Fırtına 2: Kayıp Naaş adlı eserde Kırgız destanlarından faydalanarak güncelleştirdikleri bir kişiliktir. Mankurt bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren ve düşmanının kuklası haline gelmiş olan bir zavallı insan tipidir.

Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" adlı eseri pek çok Batı ve Türk diline çevrilip yaygınlaşırken "mankurt" kavramı da kabul görerek literatüre girmiş ve “mankurt” ve “mankurtlaştırma” temaları yaygınlaşmıştır. Fransa'da V. Lackhine tarafından "yılın kitabı" olarak gösterilen Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" eserinden yapılan iktibasla "Mankurtizm", ''sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma" temalarını karşılayan bir terim olarak sosyal psikoloji literatüründe yerini almıştır.

 

Çağdaş Sovyet Kazak şairlerinden Muhtar Şahanov, "Ye­nilen Galip ya da Cengiz Han'ın Halası" konulu Otrar Manzumesi’nin doğuşunu anlatırken şunları söylemekte­dir: "Eserimizde kültür tarihimize derin kökler salmanın bizler için pek önemli olduğunu anlatmak istiyordum. Her insanın doğduğu yere sıkı sıkıya bağlı olması gere­kir. Bunsuz büyük çaplı yazar olmaz. Köksüz insanlar ortaya çıkınca "mankurtizm" hali olur."

Sorgulama yeteneğimizi kaybetmemiz dileğiyle...