Değerli Dostlar; İnsanın hayat yolculuğu esnasında çeşitli problemler ve güçlüklerle karşılaşması kaçınılmazdır.

Hayatta herhangi bir problem, sıkıntı veya engelle karşılaşılmadan geçirilen günler birey tarafından çoğunlukla sıkıcı, durağan veya monoton diye nitelendirilerek ikinci plana itilse de; döngü içerisinde takip eden hareketli ama zor günler bireyleri hayat terazisinin iki ucu hakkında daha derin düşünmeye sevk etmektedir.

Geçmişi değiştiremeyiz fakat geleceği yönlendirebiliriz!

Denemeden hakikate ulaşamayız, mutlaka denemeliyiz!

Ne zaman pes edersek,  o zaman biter. Asla pes etmemeliyiz!

Karanlık bir gecede, Bir kervan Sarai çölünde kaldı. Kervanda 100 deve vardı. Çobanlar, develeri halat ve kazıklarla bağladılar. Fakat bir devenin çözülmüş olduğunu gördüler. Bir şekilde bir ip ve bir kazık gerekliydi.  Gece yarısı bunları bulmak imkansızdı.  Konak yerinin sahibine gittiler, onu uyandırdılar.

Develerinden 99 tanesini bağlayabileceklerini söylediler fakat 100. deve bağlanmamıştı ve kaçma ihtimali vardı.

Yaşlı adam, “Merak etmeyin, benim kazıdığım ya da ipim yok fakat sizler delisiniz, yıllardır deve çobanlığı yapmanıza rağmen hiçbir şey öğrenememişsiniz...” dedi.  “Sadece gidin, kazığa bağlayın.”

Adamlar sinirlendiler: “Asıl sen deli misin? Eğer bir kazığımız ve ipimiz olsaydı zaten sana gelmezdik. Neden bahsediyorsun sen?”

Yaşlı adam güldü ve “Hayali bir kazık ve hayali bir iple bağlayabilirsiniz. Gidin, kazığı çakıyormuş gibi davranın ve devenin boynuna ip bağlar gibi yapın.  Karanlık insanları bile yanıltabilir, bu sadece bir hayvan.”

Yaşlı adama güvenmediler fakat başka seçenekleri yoktu, gittiler ve önerdiği şeyi yaptılar; toprağa olmayan kazığı çaktılar.  Sadece kazmanın sesi duyuldu. Deve Günlük rutin kazma sesini duyunca oturdu,  orada olmayan ipi boynuna bağlıyormuş gibi davrandılar.  Deve uyumaya başladı.

Çok şaşırdılar ama onlar da uyudular.  Kervanın sabah yola çıkması gerektiğinden erken kalktılar.  99 deveyi çözdüler.  100.deve aslında bağlı olmadığı için, ne kazığı çıkarmayı ne de ipini çözmeyi düşündüler.  Devenin kalkmasını beklediler, ama hiç oralı olmadı. Onu ittiler, ayağa kaldırmak için her yolu denediler fakat nafile.

Yaşlı adama gittiler tekrar, deveye büyü yapıp yapmadığını sordular.

Yaşlı adam basitçe “Kazığı çıkardınız mı? İpini çözdünüz mü? diye sordu.

Ama adamlar, eğer bir kazık ya da ip olsaydı yapardık dediler. “Hiçbiri yok ki.”

Yaşlı adam, “Geceleyin tam olarak ne yaptıysanız onun tersini yapın...” dedi.

Daha fazla tartışmadan gittiler ve kazığı söküyormuş gibi biraz gürültü yaptılar; deve ayağa kalktı. Görünmez ipi çözdüler ve deve adım atmaya başladı.

Yaşlı adama dönüp teşekkür ettiler ve “Sen gerçekten harika bir insansın, develer hakkında derin bir bilgi ve anlayışa sahipsin...” dediler.

Yaşlı adam gülümseyip, “Hayır hayır bu seviyeye develeri inceleyerek ulaşamadım, insan aklını ve davranışlarını bilerek bunu önerebildim...” dedi.

Bu hikâye doğru mu, değil mi? Bilmiyorum. Fakat zihinde ki zincirleri kırmak için harika bir hikâye, ondan eminim.

Şöyle bir hakikat var; bir çoğumuz zihnimizde aslında var olmayan sınırlar oluşturuyoruz. Kendimiz ayaklarımızı görünmez zincirlerle bağlıyoruz. Yani başkasına gerek kalmadan ayağımıza kendimiz pranga vuruyoruz. Bu durumda da elbette özgür bir adım atamıyor, ayağa kalkamıyoruz.

Ayağımızda prangalar gerçekten var mı?

Şayet varsa bu prangalardan nasıl kurtulabiliriz? 

Kendimize samimiyetle hiç sorduk mu?