“Dünle hesaplaşmaktan ve yarını düşünmekten, günü yaşayamıyoruz.”
Birçok dostumu ziyaretimde gözlemlediğim bu özelliği paylaşalım istedim.
Bakıyorum çevremizde ki insanlar geçmişiyle hesaplaşmaktan ya da gelecek kaygısı çekmekten içinde bulunduğu anı hiç yaşayamıyor.
Siyaset Felsefesinde ütopik düşünceler vardır. İki şekilde incelenir:
a) İstenilen Ütopyalar
b) Korku Ütopyaları (İstenilmeyen Ütopyalar)
Korku Ütopyalarından, George Orwell’un 1984 adlı eserinde; “Büyük ağabey bizi gözetliyor.” Diye bir açıklama vardır. Herkesin her an gözlendiği bir ortam. Düşünsenize sürekli üzerimizde bir baskı var.
Bizim geçmişle kavgamız ve yarın için endişemizde sürekli üzerimizde bir baskı oluşturduğu için günü yaşama fırsatımız olmuyor.
Günler bir bir elimizden uçup gidiyor. Peki bu durumda tek suçlu işimiz, okulumuz, evimiz ve sorumluluklarımız mı? Yoksa suçun birazı da bizde olabilir mi? Problemin biraz da kendi seçimlerinizden mi kaynaklanıyor?
Bunun için bazı tavsiyelere yer vereceğiz:
· Hayatınızı istediğiniz gibi yaşamak için önce kim olduğunuzun farkına varın. Değerleriniz, hayalleriniz, inançlarınız neler?
· Şikâyet etmeyi bırakın. Şikâyet etmek size sadece bahane sunar, çözüm sunmaz. Bu yüzden şikâyet etmeyi bırakıp olanakları araştırmaya başlayın.
· İnsanların sizin için bir şeyler yapıp bir değişim yaratacaklarını bekliyorsanız çok yanlış bir noktadasınız demektir. Değişim istiyorsanız harekete geçin.
· Eğer yerine bir dahaki sefere demeye başlayın. Olmamış şeyler için eğer öyle olsaydı bu da böyle olurdu demeyin. Bir dahaki sefere bunu düzelteceğim deyin.
· Nasıl demeden önce Ne diye sorun. Önce ne istediğinize odaklanın daha sonra nasıl yapacağınızı düşünün.
· Hayat, kişiler ve olayların yanınızdan geçip gitmesine izin vermeyin. Günlerinizi uykudaymış gibi geçirmeyin. Kalkın, gözünüzü açın, her gününüzü bilinçle yaşamaya başlayın
· Hayatın ne getireceği bilinemez. Ancak bu düşünceye yaslanarak bir hayat geçirilemez. Önünüzdeki günü, haftayı, ayı, yılı ve hatta yılları planlayın. Hedefleriniz için her gün bir adım attığınızdan emin olun.
- İsteklerinize ulaşmak için şartların olgunlaşmasını bekliyorsanız, muhtemelen sadece korku ve endişelerinizi büyütüyor, başarılı olma şansınızı yok ediyorsunuz. Şartların olgunlaşmasın beklemeyin ve harekete geçin.
- Negatif insanlar hayatınızı düşündüğünüzden daha çok etkiler. Etrafınızı sizi olumsuz düşünceleriyle zehirleyen insanlardan arındırın. Kendinize size destek olan, sizi seven, geliştiren ve ileriye taşıyan insanlardan bir çember kurun. Sizi aşağı çeken, kullanan ve kötü hissettiren hiç kimse için enerji harcamayın.
Mevlâna konuyu güzel bir örnekle açıklar, nohut hikâyesiyle bize büyük bir hayat dersi verir. Hikâye şöyledir: Evin hanımı nohut pişirecektir. Nohut tencerede kaynamaya başlayınca, sıçramaya, tencereden kaçmaya başlar. Evin hanımına: “Neden beni ateşe atıp, kaynatıyorsun… Mademki para verip satın aldın, şimdi neden beni bu hallere uğratıyorsun” der.
Yemeği pişiren hanım da nohuda kaşıkla vurup der ki; “Yok, güzelce kayna, sakın tencereden kaçmaya kalkma. Seni sevmediğimden veya senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum. Bir lezzet kazan, tatlan, güzel bir yemek ol. Bizim canımıza karış diye kaynatıyorum. Bu ateş sana eziyet etmek için değil. Çünkü ateş görmemiş, ham kalmış, kaynamamış şeyler lezzetsiz olur” der. Nohut, bu sözleri duyunca, “Mademki böyle hanımcığım, güzel güzel kaynarım, sen artık kepçeyle vursan da kaçmam” der.
Hikâyeciğin sonunda Mevlâna; “İnsan da beden tenceresinde, kızgın ateşte kaynayan nohut gibi acılarla, dertlerle, kederle pişer, olgunlaşır. Allah’ın rahmeti, kahrından fazladır. Bu yüzden de insanı belâlara uğratması, dert vermesi onun lütfundandır, rahmetindendir” der. (Mesnevî, III/4159–4189)