Değerli Dostlar; bu hafta sizlerle “tevekkül” konusunu paylaşalım istedim.
Tevekkül; Sözlükte “Allah’a güvenmek” anlamındaki vekl kökünden türeyen tevekkül “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” manasına gelir. Birine güvenip dayanan kimseye mütevekkil, güvenilene vekîl denir.
Tevekkül dinî ve tasavvufî bir terim olarak “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” şeklinde tanımlanmaktadır.
Tevekkül, tembellik edip, aylak aylak gezmek ya da yardım beklemek değildir. Önce gerekli yani bize düşen tedbiri almalı sonra tevekkül etmeliyiz.
Konunun ilham kaynağı aşağıdaki harika hikâyedir.
HATEM-İ ESAM'IN HANIMINA HARÇLIK
Belh’in meşhur velisi
Hatem-i Esam, hacca gidiyordu. Hanımına teklifte bulundu:
-Hanım, ne kadar nafaka bırakayım sana ben gelinceye kadar?
Tevekkül ve teslimiyet timsali hanımın cevabı ibretliydi:
-Ne kadar yaşayacaksam o kadar!
- Hanım senin ne kadar yaşayacağını ben nerden bileyim?
- Öyle ise benim nafakamı ne kadar yaşayacağımı bilene bırak.
O beni şimdiye kadar hiç nafakasız bırakmadı, şimdiden sonra da bırakmaz. Sen harçlığını yanında tut, gurbette sana lazım olabilir.
Hatem-i Esam yola çıktıktan sonra mahalle hanımları ziyarete geldiler.
-Allah kavuştursun beyiniz hacca gitti, dediler.
Hemen arkasından da mahalli dille sormadan edemediler:
- Beyin sana ne kadar rızık bıraktı gelinceye kadar?
- Benim beyim dedi, rızık veren değil rızık yiyendir. Rızık yiyen, rızık veremez. Ben rızkımı hep rızık verenden beklemişim şimdiye kadar. O beni hiç rızıksız bırakmamış, yine de bırakmayacağına inanıyorum.
Hanımlar bu cevaptan pek memnun olmadılar, dudaklarını büküp aleyhte konuşarak gittiler…
Aradan çok geçmedi, Hatem’in evinin kapısında at kişnemeleri duyuldu.
Dışarıya çıkan hanım, bir atlı kafilesiyle karşılaştı.
Hacıları uğurlamaktan dönen
Bağdat halifesi susamış, su içmek için uğramış buraya.
Hanım hemen bir testi su ile bir bardak uzattı.
Soğuk suyu kana kana içen halife yanındaki vezirine emir verdi:
- İçtiğimiz suyun bedelini bize yakışan şekilde öde!..
Toprak çanağın içini altınla dolduran vezir, bardağı kapının yanına bırakırken söylendi:
- Allah’a emanet olun bacım, soğuk suyunu içtik, hakkını helal et…
Kafile uzaklaşırken Hatim’in hanımı bardağın içinde beyi hacdan dönünceye kadar yetip de artacak miktarda para bırakıldığını gördü.
Her zaman yaptığı gibi yine seccadesine yönelip şükür secdesine kapandı:
"Rabbim, çocukken anam babamın eliyle gönderiyordun rızkımı. Evlenince beyim Hatem’le göndermeye başladın rızkımı. Şimdi ise beyim hacca gitti, bu defa da halifeyle gönderiyorsun rızkımı.
Beni hayatım boyunca hiç rızıksız bırakmadın. Zaten ben de seni hep böyle bildim. Bu yüzden tevekkül ve teslimiyetim hiç azalmadı, hep arttı."
Allah buyurur:
De ki: “Rabbim rızkı dilediğine bol verir, dilediğine kısar fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe, 36)
En kalbi muhabbetler ile selamlar. Paylaşım için çok teşekkür ederiz. İçerik olarak, inanç felsefe ve duygu yoğunluğu ve hissesi oldukça güzel bir yazı olmuş. Rabbim sizi her iki cihanda aziz eylesin.