Değerli Dostlar, bu hafta sizlerle “gündelik bilgi” konusunda paylaşım yapalım istedim.

Gündelik bilgi, adından da anlaşılacağı üzere gündelik hayatın içinde geçerli olan ve kazanılan, insanın pratik ihtiyaçlarını en kolay ve kısa yoldan karşılamak düşüncesi ile ortaya çıkan bilgi türüdür.

Birey, doğal ve sosyal olmak üzere iki dünyada yaşamaktadır. Birey bu iki dünyadaki varlıklar hakkında bilgi edinirken duyu ve algılarını kullanır. Birey bu bilgileri herhangi bir neden sonuç ilişkisi ya da yönteme dayanmadan doğrudan kendi algıları ve sezgilerine göre elde etmişse ya da büyüklerin tecrübelerinden faydalanarak elde edilmişse şayet bu tür bilgilere gündelik bilgi denir.

Gündelik bilgi, bireyin günlük hayatında kullandığı fonksiyonel yönü olan bilgilerdir. Gündelik bilgiler, kendi ölçütleri içinde geçerliği, doğruluğu ve hayatı kolaylaştıran özellikler taşısa da, öznel algı ve sezgilere dayandığı için bilimsel bilgi olma niteliği taşımamaktadır. Başka bir ifadeyle gündelik bilgiler, akıl ve deney temelli sonuçlardan yola çıkılarak varılan genellemeleri içermemektedir. Bu bakımdan gündelik bilgiler, nesnel, gözlemsel, deneysel, neden-sonuç ilişkili ve genel geçer özellikler taşımaz.

Gündelik bilgiyi genellikle doğa ile iç içe yaşayan; Yörükler, çiftçiler ve balıkçılar(balık avcılığı yapanlar) kullanmaktadır.

Konunun ilham kaynağı aşağıdaki harika hikayedir.

YÖRÜĞÜN METEROLOJİSİ*

Keçi Pöçusu

Yörüklerin yaşam koşullarını belirlemede doğayı ve hayvanları gözlemlemek önemli rol oynar. Gerçek yaşanmış bir hikaye. Olay Silifke ve Mara yaylası arasında geçer.

Silifke müze müdürü Şinasi Başal'ın anlatımı ile;

"Ağustos ayında bir cumartesi günü bölgede araştırma yapan iki Alman müzeye geldi.

Sabah çayını içerken, Kırobası tarafına gideceklerini söylediler. Ben de hava normalden sıcak bugün çıkmayın dedim. Gidecekleri yer 1400 rakımlı ve çok fazla derenin olduğu bölgeydi. Onlar biz hava durumunu aldık yağmur yok dediler. Bende Uzuncaburc'a varınca bekçiyle görüşün dedim.

Bunlar Uzuncaburç'a varırlar. Bekçi “bugün çıkmayın hava bozacak” der. Bunlar “hava pırıl pırıl gideceğiz” derler. Bekçi der ki; “bakın karşıda dört keçi var. Keçiler pöcusunu kapatmış yağmur var” der.

Almanlar keçinin pöcusunu sorarlar. O da keçinin kıçı der. Almanlar gülerler. Yollarına giderler.

Ben de ara sıra dağa bakıyorum. Akşam üzeri Toroslar karardı. İnşallah başlarına bir şey gelmez.

İki saat sonra bekçi aradı; “Müdürüm Almanların arabası sele kapılmış, jandarmayla gittik, onları aldık ama arabayı çıkaramadım” dedi.

Hemen Uzuncaburc'a gittim. Beni görünce Alman Hansgerd; “Müdür bir kelime daha öğrendim. Pöçu çok önemli bir kelime dedi."

Büyüklerimiz hep söylerdi.

Bu yıl kavaklar tepeden yaprak döküyor kış çetin geçecek.

Yine bu yıl ayvalar çok tutkun kış çetin geçecek.

Doğanın içinde yaşayan insanlar için doğayı gözetlemek bin yılların birikimi ile kuşaktan kuşağa aktarılarak öğrenilen bir değer. Bu insanlar o dağlarda var olduğu sürece de öğretmeye ve öğrenmeye devam edecektir.

(* Bu bölüm Gönül Keskin’in bir yazısından alınmıştır.)