Geçenlerde şöyle bir söze denk geldim çok hoşuma gitti "bizi üzen de mutlu edende hayatın ta kendisi. Mühim olan insanın kendini mutsuzluğa hapsetmemesi, bizi üzen bizi mutsuz eden şeylere sarıldığımız kadar mutlu eden şeylere de sarılabilmeyi öğrenmemiz lazım."

Ne kadar doğru ne kadar anlamlı öyle değil mi?

Hayatın içinde mutsuz olaylara öyle bir takılıp kalıyoruz ki maalesef çoğu zaman da mutlu olayları bile kaçırabiliyoruz. Bizi çok mutlu eden şeyler kaç defa geliyor aklımıza kaç defa düşünüp mutlu olabiliyoruz.

Hatta bizleri çok güldüren şeylere tekrar tekrar kaç defa gülebiliyoruz.

Ama bizi üzen bizi mutsuz şeyleri bırakın hatırlamayı hiç aklımızdan çıkarmadığımız bile oluyor maalesef.

Seneler geçse bile halen daha ilk günkü üzülebiliyoruz ve kendimizi yıpratıyoruz.

Ah bir bertaraf edebilsek üzüntüleri ve bizleri üzen kişileri ama bunu ya yapmak istemiyoruz ya da yapamıyoruz.

Oysaki bu hayat bizim kişi ve olayların bizim hayatımızın tadını kaçırmasına izin vermeyelim.

İnanın kimsenin umurunda olmuyor sizin üzüntünüz.

Ve hatta bunu bilinçli yaptılarsa sizin üzüntünüz onların mutluluğu oluyor bunu unutmayın.

Yaşadığımız olumsuzluklara takılıp kalmayalım.

Bizi mutlu eden kişileri ve olayları hep ön planda tutalım ki hayatımız renklensin aksi taktirde hayatı hem kendimize hem de bizi önemseyen bizlere değer veren insanlara hayatı çekilmez bir hale getiririz.

Bunu yapmaya hakkımız yok.

Beynimiz neye odaklanırsa ruh halimiz ona göre şekil alıyor.

Ve hayatımız o doğrultuda şekilleniyor.

Ne diyor Neşet Ertaş "Şahsınıza karşı haddi aşan, hududu geçen, küstahlaşanları, altın olsa kesenizde, bal olsa kasenizde tutmayın."

Bu güzide söz hep aklımızın bir köşesinde olsun.

Yaşanan olumsuzluklar ve bize olumsuzluğu yaşatan kişiler oldukları yerde kalsın.

Tekrar tekrar düşünüp kendimizi üzmeyelim.

Hayatımızdaki mutluluklar hep aklımızda olsun.

Ve her ne yaşanırsa yaşansın yüzümüzdeki tebessüm hiç eksik olmasın.

Sevgiyle kalın sevgi yayın hoşçakalın.

 

Fatma Şahin Sungur