Değerli Dostlar; sizlerle “sorgulama” konusunu paylaşalım istedim.
Sorgulama: Felsefi düşüncenin en önemli özelliği sorgulayıcı olmasıdır. (Sorgulama günlük hayatımızda da çok önemlidir.) Bir amaca göre yönelik olarak sistemli sorular sorulmasını ifade eder. Sokrates'e göre hayatın anlamı ve değeri sorgulanmasıyla başlar. Felsefeyi dogma bilgilerden uzaklaştırır.
Bazen tembelliğimizden, bazen hayatımızın bir anlamı ve amacı olmadığından, boş vermiş, günübirlik bir hayat yaşarız.
Bazen de irademizi birilerine teslim ettiğimizden böyle bir hayatı yaşarız.
Sorgulamayız yani…
Hatta sorgulatmayız da…
Neden ve nasıl konusunda kafamızı yorma zahmetine bile girmeden, birilerinin iki dudağından çıkacak söze ya da gözlerinden gelecek işarete endeksli bir hayatı hayat sanırsak ve hatta benimsersek, beynimizi başkalarına emanet edersek yaşadığımız hayatın kukladan ne farkımız kalır?
Ne yazık ki, bir konu hakkında bilgi edinme, araştırma ya da doğrusunu öğrenme yerine, duydukları ile hareket edenler yüzünden, sosyal reflekslerimizde bile benzer gelişmeler olmaktadır.
EŞEK ANIRINCA ABDEST BOZULUR MU ?
Köyün birine bir imam atanır.
Köylü ile çok güzel anlaşır ama her eşek anırışında, köylünün abdest yenilemesine anlam veremez bir türlü.
Dikkatini çeken bu durumun nedenini sorar.
İçlerinden birisi, yıllar evvel köyün imamının, “eşeğin anırdığını duyarsanız abdestiniz bozulur” dediğini, o yüzden de yıllardır bunu uyguladıklarını söyler. İmam, böyle bir şeyin olamayacağını söyleyerek olayı araştırır.
Öğrenir ki, çok yıllar evvel, köyde su olmadığı için köy halkı toprakla abdest alıp, yani teyemmüm yaparmış.
Tabi ki, köye su, eşeklerin sırtında taşındığı için de o zamanın imamı bir vaazında; “köyde su olmadığı için, abdestinizi toprakla alabilirsiniz ancak, eşeğin sesi duyulduğunda sırtında su taşıdığını bildiğiniz için, toprakla alınan abdest bozulur; çünkü artık su vardır” demiş.
Ancak, vaazı gönülsüz dinleyen bir köylü, sadece “eşek anırmasını duyarsanız abdest bozulur” kısmını duyup, bunu da halka yaydığı için, herkes de sorgulamadan bunu uygulamış.
Görünen o ki, zaman geçtikçe bu hikâyedeki şartlar değişmiş olsa da insanoğlunun huyu, pek değişmemiş.
Sorgulanmayan, muhakeme ve muhasebe edilmeyen bir hayatın taklitçi ve robotlaşmış bir hayattan başka bizlere verebileceği bir şey olamaz.
Aslında dinimizi, yani İslâm’ı kaynağından değil de birilerinden duyduğu şekliyle öğrenip yaşayan, bununla da yetinip kendisini geliştirmeyen, hatta dinimizin aklımızı kullanma ve düşünme konusunda bizleri uyarmasına rağmen bunlara uymayanlar için de manidar bir örnek değil mi?
Eşeğin anırmasına göre değil, akli ve nakli delillere göre hareket edelim. Aklımızı ve irademizi gerektiği gibi kullanıp daha insani bir hayat yaşamaya gayret edelim. Hem dinimizi layıkıyla yaşayalım hem de umut tacirlerine fırsat vermeyelim.

