İletişim insan hayatında mürekkebi hiç son bulmayan bir kalem gibidir.
Mürekkebini insanın gözünden, dilinden, lisanından doldurur. Ve hiçbir zaman sekteye uğramadan ömrünü geçirir.
İnsan doğduğundan itibaren birileriyle konuşma çabası içerisindedir. Küçük yaşta başlayan bu serüven hayatımızda kendinizi ifade etmek istediğiniz alan arttıkça daha da hızlanır ve dolu dolu yaşanır. Başlarda yemek ve özel ihtiyaçlarımızı anlatmak için kullandığımız iletişim, yaş ilerledikçe iş hayatı, politika, sosyal sorunlar gibi uzayıp gider.
İnsanoğlu iletişim kurmaya çalıştıkça var olur. Bir beden düşünün gözüyle, diliyle sorununu iletmekten aciz ( özel insanlar hariç) . Ne işe yarar ki? Her birimiz canlı bir varlığız. Canlılığımızın göstergesi olan , iletişimi kullanmaya çaba göstermezsek bizim bütün sorunlarımız kaos içinde içimizi kemirmekle meşgul olur. Biz ise somurtkanlık abidesi olmakla...
İletişim , kelimesin kökünde ‘ilet' var. Biz ideallerimizi , isteklerimizi , sorunlarımızı ancak iletebilirsek ve karşılığında bir tepki alabilirsek bu iletişim olur. Yani etki-tepki meselesi ile alakalıdır. Ene ileteceksin ki karşıdaki kişi işitip sonra tepki gösterebilecek. İletişim gerçekleştiğinde ne mi olur?
Şöyle açıklayayım; Bir deney yapalım. İki kutunun içerisine dörder tane ikiye bölünebilen mıknatıslı küçük toplar koyalım. Birinci kutunun sahibi iletişim yönünden bağıntıları zayıf, ikinci kutunun sahibi ise bağıntıları güçlü bir kişi olsun. Bu kutuların dıştan içe doğru müzik akoru olduğunu varsayalım. Müzik her çaldığında toplar hem kutunun kenarlarına hem de birbiriyle çarpışırlar. Şimdi deneyimize geçelim. Birinci kutu sahibi iletişim kurmadığı için kutunun içindeki toplar hızla birbirlerine çarparlar ve bunun sonucunda kutu ziyadesiyle zarar alır. İkinci kutu sahibi ise iletişim yönünden kuvvetli olduğu için her bir topun yarısı kalır , diğer yarısı da kutudan çıkarılır. Sonra kalan yarılar da böyle devam eder. Ve içinde kalan top artık kutuya zarar vermez olur. En azından bir arada yaşamayı öğrenir.