Değerli Dostlar; Mevlana Hazretlerinin ders veren bir hikayesini paylaşmak istiyorum.
Mevlânâ Hazretleri, gönülleri terbiye eden, ilâhî aşk ile kavrulan bir insan-ı kâmilin arayışı içinde olmuştur. Bu kâmil insan, ideal insan, toplumu îkaz ve irşâd edecek keyfiyetli insanın hasretiyle alâkalı olarak şöyle bir kıssa nakleder:
“Bir gece vaktiydi. Evimden dışarı çıktım. Kırlarda geziyordum. Bir adamcağızın elinde fenerle dolaştığını gördüm:
«–Bu gece karanlığında ne arıyorsun?» diye sordum.
Adam:
«–İnsan arıyorum.» diye cevap verdi.
Ona dedim ki:
«–Yazık! Boşuna yoruluyorsun... Ben yurdumu terk ettim de yine onu bulamadım. Git evine… Yat, rahatına bak. Nâfile arıyorsun, onu hiçbir yerde bulamayacaksın!»
Adamcağız acı acı baktı:
«–Bulamayacağımı ben de biliyorum. Ama yine de aramaktan zevk alıyorum! Onun hasreti bile bana zevk veriyor.» dedi.”
Demek ki aslâ yeis yok!.. Hasretinde ve arayışında dahî lezzet bulmak var...
Mevlânâ Hazretleri, belki burada Şems-i Tebrizî’yi de kastetmiş olabilir. Çünkü Şems’i bir ara kaybetti. Büyük bir hicran yaşadı. Sonra tamamen kaybetti, hep onun hasretiyle yaşadı. Derdini anlayacak, gönlündeki sır ve hikmetleri paylaşacak bir insan arayıp durdu.