Değerli Dostlar; gözyaşı yani ağlamak bizlerin duygularını ifade etmek ve ruhen rahatlamak için göstermiş olduğu bir davranıştır.
Bazen sevinç gözyaşı dökeriz, bazen üzüntü gözyaşı; bazen de bir hastalık gözyaşımızın akmasına sebep olur.
Ağlamayan yani gözyaşı dökmeyen insan yoktur. Zaman zaman ağlamak için çok özel bir sebebin olmasına da gerek duymayız. En doğal insan tepkilerinden olan ağlamanın yani gözyaşı dökmenin nereden kaynaklandığını paylaşmak istedim sizlerle.
Gözlerimiz, vücudumuzdaki en etkili adaptasyonlardan biridir. Sadece görme yetisi gibi muhteşem bir yeti bilgi için değil, karmaşık mekanizmalar ve sistemlerle korunmasındandır. Örneğin kurumaması için gelişmiş kırılma mekanizmasıdır.
Gözümüzü kırptığımızda, yüzeyimize ince bir lakmiral sıvı tabakası yayılır. Buna bazal gözyaşı denir. Bazal gözyaşı ; su, yağlar, müsin, immünoglobulinler (serumda bulunan özelliğine sahip proteinler), sodyum ve potasyum ile askorbat ve ürat (ürik asidin tuzu) gibi antioksidanlardan oluşur. Bazal gözyaşı bileşenlerinin kaldırılması, potansiyel bakteri tehditlerinden veya potansiyel bakteri tehditlerinden korumakaya yarar.
İkinci tür gözyaşına ise refleks gözyaşı denir. Adından da anlaşılacağı gibi refleks gözyaşı, dış uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkar. Göze toz kaçması, çok acı bir yiyecek yemek vb. Bu tahrişler, refleks gözyaşlarını tetiklediği gibi ağzımızdaki ve burnumuzdaki mukus zarını da etkileyerek savunma mekanizmamızın hızlı temizlik özelliğini harekete geçirir.
Üçüncü tür gözyaşı ise duygusal yani psikolojik gözyaşıdır. Yoğun duygusal deneyimler ortaya çıkar. Üzüntü, sevinç, mutluluk, aşırı yorgunluk, coşku vb. gibi.
Duygusal gözyaşının üretim süreci diğer gözyaşlarından farklıdır. Duygusal gözyaşı beynimizdeki parasempatik sinir sistemini etkileyen limbik sistem tarafından kontrol edilir. Sistem, gözyaşının üretilebilmesi için lakrimal bezi hareketen nörotransmiterleri serbest bırakılabilir. Duygusal gözyaşının gerçek farklıdır; protein hormonlarının yüksek diğer gözyaşı türlerinden daha yüksektir. Örneğin analjezik (ağrı kesici) bileşen olan lösin-enkefalin yüksek daha yüksektir.
Neden Tuzludur?
Belirtildiği gibi, bazal gözyaşları, vücudumuzdaki önemli elektrolitlerden ikisi olan potasyum ve sodyum içerir. (Elektrolitler, tuzları sinir sisteminin iletişim duyduğu doğaldırlar ve sinirlerde bilgi aktarımını sağlarlar.) Vücudumuzdaki en önemli elektrolitler (tuzlar); potasyum, sodyum, kalsiyum, bikarbonat, fosfat ve magnezyumdur.
Gözyaşınızın tadının tuzlu olduğunu söylememizi sağladı, dilimizdeki hassas tat tomurcuklarıdır. % 98'i saf sudan oluşmasına karşı gözyaşının içeriğindeki ekran sözü edilen bileşikleri fark ederiz. Her ne kadar düşük gibi görünse de bu içerik, gözlerde oluşumunu engellemeye katkı sağlar. Yani aslında gözyaşı Sistemimizin bir ürünüdür.
Bununla birlikte insanoğlu, vücudunda her daim yaklaşık 225 gr tuz bulunan bir canlıdır. Vücudumuzdaki bu tuz yüksek olma nedeni ile vücudumuzdan onun onun türlü doz içermesi şaşılacak bir taraf yoktur. Bütün bunlara ek olarak gözyaşında bulunan diğer tuzlar ve iyonlar yağlanma (kayganlaşma), koruma ve iyileşme süreçlerine katkı sağlar.
Bununla birlikte, üç farklı gözyaşı türüne sahip olmanın en iyi yanı, söz konusu duruma uygun oranda tuzluluk içeren gözyaşı üretebilmesine imkân vermesidir.
Vücudumuzla ilgili en basit detayların altından bile evrimimizin muhteşem hikayesi çıkıyor. Gözyaşlarımızın tuzlu olması, vücudumuzun karmaşık yapısının gösterdiği uyumun bir sonucudur. Doğal seçilim, onun etkili ve uygun yol bulmayı başardığını, gözyaşının tadıyla bile kanıtlanmaktadır.
Göz yaşının hikayesi
Bir küçük gözyaşı varmış, bir gün dereyi görmüş.
Çaresizliği gelmiş aklına ‘’Tanrım yardım et bana ben çok güçsüz ve çaresizim diye.
Bir de şu dereye bak nasılda salına salına gidiyor. Muhteşem.
Beni bir dere yap lütfen. Bende salınayım ağaçların arasından.
’Tanrı duymuş gözyaşı damlasını, onu bir dere yapmış.
Küçük gözyaşı damlası salına salına giderken ağaçların arasından. Nehir’i görmüş.
Bakmış gürüldüyor, önüne kattığını sürüklüyor. Bütün dereler saygıyla eğiliyor önünde.
"Kendini güçsüz hissetmiş nehirin yanında ‘’ Tanrım ben nehir olmak istiyorum. Bak gücüne nasılda mağrur , nasılda ihtişamlı .
Tanrı bu isteğini de geri çevirmemiş. Onu bir nehir yapmış.
Başlamış gürlemeye , önüne kattığını almış sürüklemiş. Sonra bir deniz kenarına ulaşmış.
Deniz bütün sonsuzluğuyla karşısında. Güçlünün de güçlüsü. Sonsuzluğunda sonsuzu.
"Tanrım" demiş küçük gözyaşı damlası. "Ben aradığım gücü buldum demiş."
İşte bu, ben deniz olmak istiyorum. Şu güce bak. Nasılda hükmedici.
Tanrı bu dileğini de kabul etmiş. Küçük gözyaşı damlası mutlumu mutlu.
Benden güçlüsü yok diye düşünürken. İskelede oturan genci fark etmiş.
O çok üzgün ve ağlıyormuş. Sevdiğini nasıl kaybettiğini anlatıyormuş denize, bulutlara, yıldızlara ve bütün ağaçlara.
Güneş, bulutlar, ağaçlar, yıldızlar gencin döktüğü gözyaşı damlası önünde saygıyla
eğiliyorlarmış. Okyanuslar sessiz ve saygılı.
Gözyaşı damlası kendine gelmiş, elindeki gücü nasıl kaybettiğini anlamış.
Tanrı’ya yalvarmış "tekrar ver gücümü geri." Yücelerden bir ses; "O güce erişmek için bazı aşamalardan geçmen gerek, ilk önce denizden nehir olman lazım sonra bir dere olmalısın."
Dereden sonra bir sevgi masalı. Ancak sonra bir gözyaşı damlası olabilirsin.
Elindeki gücün farkına varamadın. Sendeki o güç değil midir dereleri dere , nehirleri nehir, denizleri deniz yapan?
Gözyaşlarınızın, hep sevinç gözyaşı olması dileğiyle...