Değerli Dostlar; Türk-İslam kültürünün yani bizim kültürümüzün temelinde yer alan ve bu haslete en güzel vesile olan Ramazan ayı'nın gelmesi ile birlikte "yardımlaşma kültürü" konusunu paylaşalım istedim.
Toplumda yardımlaşma ve dayanışma halinde olmak birlik ve beraberliğin sağlanması bakımından çok önemlidir. Bu sebeple tarihte vakıf kültürü ortaya konmuş ve geliştirilmiştir. Toplumun ihtiyaçları bakımından eğitim, kültür, sosyal, siyasi, iktisadi alanlarda önemli vakıflar kurulmuştur. Günümüzde ise vakıfların yanında yardım dernekleri devreye girmiştir.
Yol yapmak, okul yapmak, hastane yapmak, kitap basmak, eğitim bursu vermek, insanlara yardım etmek, arama kurtarma faaliyetleri yapmak, doğayı korumak amacıyla birçok vakıf kurulmuştur. Bu vakıflar toplumda dayanışma ve yardımlaşma sağlayarak insanların bir ve beraber olarak yaşamasını kolaylaştırır. Bu da insanların barış ve huzur ortamında güvenin tesis edilmesiyle yaşamalarını elverişli kılar ve insanlar mutlu olurlar.
Vakıf insanların karşılık beklemeden başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla sadece Allah rızası için kendine ait mal, eşya ya da parayı harcamasıdır. Dinimiz yardımlaşma ve dayanışmayı emretmiştir. Vakıf kültürü sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı arttırmıştır. Yardımlaşma ve dayanışma ise toplumda huzur ve güven ortamının oluşmasını sağlamıştır. Vakıf kültürü sosyal birlik ve beraberliğin oluşmasına da katkı sağlamıştır.
Günümüzde yardım dernekleri de bu görevi üstlenmiştir.
Vali iken kendisine bir köşk yaptırıp çarşının gürültüsünden kurtulmak isteyen Sa’d b. Ebî Vakkâs’ı teftiş için Hz. Ömer, Muhammed b. Mesleme’yi azıksız olarak Kûfe’ye gönderdi. Ondokuz günlük bir yolculuktan sonra Medine’ye dönen Muhammed b. Mesleme, kendisini niçin azık vermeden yola çıkardığını Hz. Ömer’den sordu. Ömer radıyallahu anh şöyle dedi: “Medine’de Müslümanlar açlıktan kırılmak üzereyken sana bir şeyler verip de nimeti sen, vebalini de ben yükleneyim istemedim. Zira ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‘i şöyle buyururken dinlemiş bulunmaktayım: Komşusu açken mü’minin tok dolaşması yakışık almaz.”[Bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, l. 55; Hakim, el-Müstedrek, IV, 167; es-Saati, Fethu’r-rabbanî,250.]
Bu olaydan da anlaşıldığı gibi küçülen dünyamızda açlara yardıma koşmak, bunu da en yakın akraba ve komşusundan başlatmak her olgun ve imkânı olan mü’minin temel görevidir. İman olgunluğunun alâmetidir. Unutulmamalıdır ki, bir hadîs-i şerîfinde Hz. Peygamber “Hangi mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle halkı Allah’ın korumasından uzak düşer.”[Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 33; Heysem, Mecmeu’z-zevâid, IV, 100.] buyurmuştur. İbn Hazm da aynı delilleri değerlendirerek “Bir beldede bir kişi açlıktan ölecek olursa, o belde halkının tümü ölenin katili sayılır ve ölenin diyeti onlardan tahsil edilir.”[Bk. S. Kutub, el-Adaletu’1-ıçtimâyye fi’l-İslâm, s. 221.]hükmüne varmıştır.
Zengin komşuya komşularını aç bırakması haramdır.
Onları açlıklarını giderecek kadar yedirmek, çıplak iseler giydirmek vacibtir.
Servette zekâttan başka mükellefiyetler de bulunmaktadır. Senelik zekâtını verenler mükellefiyetten kurtulamazlar. Duruma göre başka birçok görevleri daha vardır.
Gerçek ve olgun mü’minler, çevrelerine karşı ilgisizliğe ve duyarsızlığa düşmezler.
Muhtaç kimselerin ihtiyacını karşılamak imanın kemâline işarettir.
Bizlerinde Ramazan ayı'nı ibadet ve yardımlaşma ile geçirmemiz dileğiyle...